9 Haziran 2017 Cuma

30 - SEVECEN BULUTLAR

Fırtınalı bir bulutla indi akşam tepelere
ufukta, salkım salkım kara bulut
vurdu vuracak toprağa
ha şimdi,  ha sonra

açlık gibi hava,
                                sinirli ve solgun
sevgi gibi hava,
                                bir coşkun bir kırgın
devrim gibi hava,
                                bir bulanık birden aydınlık


Ufukta salkım salkım  kara bulut
yanı başında ulu çınar
eğilir görkemine  doğanın
eşlik eder kavaklar ve ardıçlar ve köknarlar
kalkar toz toprak
damla damla uçuşur akşamda bulutlar
alacalığı temizlenir bir an akşamın
Bir el ateşlenir bulutlar
ışıldar ve patlar gök
haykırır doğa
damla
         ve rüzgar
                        ve hava
akıtır saflığını toprağa

öbek öbek koşar çocuklar
                                   kaygısız, ıslak
şap şap ! eder su, sevinirler kahkahayla


Mis gibi toprak kokusu geçer genzinden
tüm pisliği temizlenecekmiş gibi ciğerlerin
solunur hava daha derin
okşar bulutlar toprağı
ellerinde çiçekler
dikilir ağaçlar selama
Uçar gider
sıyırıverip bir kuş dalları

akşam serin,
akşam temiz,
akşam sevecen.

Parçalanınca bulutlar
kızıllanır ortalık
ve gece gelir
                        ve sonra uyku.


                        24 Nisan 1989 Ankara

29 - BULUT EV

Sen küçük sevdiceğim benim
dinler misin hiç akşamları doğanın sesini
o kırılgan sessizliği, o karanlığı

                        ay ışığında çatlak var bu gece
                        karanlık da sevecen biraz
                        ve sen biraz daha güzelsin
                        ben daha isyankar

Diyorum ki,
yıldızların örgüsüne bir düğüm atsak
çözümsüz olsa
utansa aydınlık
çözemese karmaşalığını
gitmese ay
hiç çözülmese düğüm.


Küçük kızım benim
birlikte gitsek yıldızlara
kıskıvrak tutsak ayrılığı
bırakmasak
sonra, balkonunda çay demlesek uçurtmanın
kapkara gece eleğe dönmüş olsa yine
uzatsak boşluğa ayaklarımızı
dursak öylece
minicik taşlar
gelip geçse ayaklarımızın altından
gıdıklansak,  gülsek

Bilmem ister misin ?
ben daha zenginim bu gece
artık milyonlar kadar sevincim
yüzler kadar da üzüntüm var cebimde
attım sıkıntılı kuşkuları
sıcacık ümitler aldım kendime

Bilmem  sevinir misin?
gömdüm gün ışığını yüreğime
içimde sakladığım dünyam
donmasın solmasın çıkmadan yaza diye
ve yıllarca yetecek de ay ışığı
aydınlatacak çiçeklerimi

Sen sevdiceğim, ister misin?
küçücük bir "Bulut Ev "  aldım
şöminesiz köşesinden boyasak geceyi beyazla.


                        9 Nisan 1989 Ankara




28 - ARDINDAN

Ey alaca dağın kumrular deseni
gülebilmez etmeyin gözlerimi
inanın, bir gün çocuklar açacak güne
ve ben uçuşan serçeler gibi
birer birer kaçacağım kırgınlıklardan

Gökyüzünden eser derler rüzgara -tersi ya da -
oysa insanın içindendir fırtınalar

Bir öykü vardır bilir misiniz?
"Çocukluğunun Sesi"
hani bir ses gelir ormandan
izler adam onu
bakar ki çocukluğunun o ses!

Bir rüzgar duyuyorum bir sevda
izlesem
varabilecek miyim çocukluğuma?

                        12 Mart 1989 Ankara


27 - SEVİLECEK ÇOK ŞEY VAR

Durun artık !
çalmayın rüyalarımızı
geri verin umutlara anlamını

Kimsiniz söyleyin ?

Size gök elinden asılıdır dediler
dediler sevmezler oyunu, sulamazlar fidanı
farklı mısınız ki çividen vurulmadan koyulasınız işe
ilkel sıcaklığına bezenir de dostluğunuz
kimsecikler bakmaz yüzünüze

Biz sessiz kentin kulak tırmalamasını
kurşunsuz namlunun korkusunu biliriz
neydi o somurtkan güneş
karanlık ay
sevimsiz dere
görmez olaydım gölgesiz ağaçları
yeryüzünde boğan elleri

Sürdük öfkemizin çoraklığını
kalktık ayağa hazırız
yerleşeceğiz yarınlara
ekin bahçelerinde olacak evlerimiz
biçmekle bitmeyecek yeşil
seveceğiz  yine !
inanmayın ama
yine de
          sev-ve-ce-ğiz
                             sevecek...!

                        2 Mart 1989 Ankara


26 - BAHARDA

Kürekler tutsak olmuş kayalara
uçmaz havada bir tek serçecik
nasıl bir ateş  bu ey sarı çiçek
kış mı geldi ?

Kurudu yaşlanmış çınar
şu köşede duruyordu
daha dün “o gün”dü sanki
şimdiyse yıldı gözlerin
Üzgün bir gülümseme
                        artan bir hüzün

Rüzgarlar !  Dalgalar !

Vurun bedenime
vurun !
sahilde küçük bir sandalım şimdi
bilin ama
ürkün ey karanlığın akbabaları
kırık bir kürekle ve balıklarla
yine geleceğim
                        baharda...

                        7 Aralık 1988 Ankara



25 - HİKAYE-Î MEYHANE

Düşteyiz gerçekte
kıyıdayız köşede
kanlı bir düğme

            Perdeee....!

Küçücük bir yerdeymişiz
sıcak ve soğukmuş oturduğumuz meyhane
bir yerde gülenler varmış
bir yerde ağlayanlar
ortada karalayanlar

Gülenler varmış ağlamaklı
gülenler varmış kahkahalı
ağlayanlar varmış içli
ağlayanlar varmış dışlı
ortadakiler iki kolda iki koyun bacaktan
tutup duruyorlarmış sevaptan

Küçücük bir yerdeymişiz
etten çevirmişlermiş duvarımızı
kokuşmuşmuş
ve damgalanmışındanmış üstelik

Bir gülüyormuşuz
      bir ağlıyor
bir ağlıyormuşuz
      bir gülüyor

sırıtıyormuş bazılarımız gülünç
tepemize bir de gök kondurmuşlarmış
ağlayanlar sallıyorlarmış ellerini
sallana sallana
kıpkırmızı kesilmiş yüzleri
toplamışlar kırmızıcık gülleri
alıp götürmüşler salıncaklara
bir o yana bir bu yana
sallana sallana
mosmor kesilmiş ora bura
atmışlar mosmorcukları meyhaneye

Başlamışız gülmeye
bu ne meyhane
bu ne yâre

Ah biz salınmışız meydâne
gelin gelin seyreyleyin güle güle.


                        6 Aralık 1988 Ankara

24 - SABAHIN İÇİNDE

Bir kıvılcım kondu ellerime
sevda çiğ gibi çöreklendi
gün zamansız geldi karalandı üstümde
bir kuş yankıladı resimli pencerelerimi

Güvensiz bir çocuk gibi
başı öne eğik
akıl almaz bir sevdayla geldi
oturulup yıllarca konuşulan bir andaç gibi
kestane gözleri açıldı, kapandı önümde
tadına varılmamış bir gülümseme gibi,
kısa ve derin.

Birden çırpındı kanatlar
yırtıldı sonbahar
ve birden kapandı üstüme
leylak kokulu kırlarda ipekten ırmaklar

Kıvrımlı albümlerin tozları uçuşup da genzime
yüzümde ölen kahkahalara ağladılar
ayrımına varamadım
artık o içimi kemiren tanıdık serinlik
doğurgan bir hece oluyordu gecelerimde
her gün pek daha güzelleşmekte olan bu kış
bu sevda, bu uzaktan duyulan ten kokusu
yerleşti kurak sevecenliğime

Sonra bir sabah daha geçti karanlığımdan
artık
kirli bir öfkeyle kucak kucağa
                                          bir acı sevdayla
                                          iç içeyim.

Nasıl demeli?
ben nasıl yaşıyorum
böyle hafif böyle ağır.

                        20 Kasım 1988 Ankara